May 11

GELENEKSEL KÜLTÜRÜMÜZDE CEMRE

GELENEKSEL KÜLTÜRÜMÜZDE CEMRE

Türklerde kış mevsimi çeşitli bölgelerimizde çile ayları olarak ifade edilmektedir. 21 Aralık 30 Ocak arası ‘Zemheri’ olup ‘Büyük Çile’dir. 30 Ocak’tan 22 Mart’a kadar olan ve ‘Hamsin’ adıyla bilinen dönem ‘Küçük Çile’dir.

Eskiler seneyi Kasım (kış) ve Hızır (yaz) olmak üzere ikiye ayırmışlardır. Kasım 180, Hızır 186 gün sürermiş. Kasım günleri 8 Kasım’da başlar. Kasımın kırk altısında, kırk gün anlamına gelen erbain, seksen altısında elli gün anlamına gelen hamsin girer ve böylece kışın en soğuk zamanları sayılan doksan gün geçmiş olurmuş. Kasımın 105’inde (19-20 Şubat) birinci cemre havaya; 112’sinde (26-27 Şubat) ikinci cemre suya, 119’unda (5-6 Mart, Şubatın 29 çektiği dört senede bir 5 Mart’ta) üçüncü cemre toprağa düşer. Buna göre de önce havanın, sonra suyun, sonra da yerin ısındığı kabul edilirmiş.

Cemrelerin, yılın 180 gün süren soğuk yarısı olarak ayırt edilen Kasım döneminin 100. gününden sonra, sıcaklığın yükselmesiyle ilgili gözlem birikimini, kora benzetilen bir enerji kaynağıyla açıklama düşüncesinden kaynaklandığı söylenebilir.

Halk arasında yaygın biçimde baharın müjdecisi olarak bilinen Orta Asya’daki göçebe yaşamları döneminde Türkler ‘İmre’ dedikleri sıcaklığın artması olayını Türk-İslam kültür dairesine girdikten sonraki dönem de ‘Cemre’ ve ‘Cemre Düşmesi’ ile ifade etmişlerdir. Cemre, ‘Hamsin’ adıyla da bilinen ‘Küçük Çile’ dönemi içinde gerçekleşmektedir.

Cemre, bir enerjidir. Cemre’nin birer hafta arayla havaya, suya ve toprağa düştüğüne inanılır. Üç tane olan cemrenin birincisi 19-20 Şubat’ta havaya, ikincisi 26-27 Şubat’ta suya ve üçüncüsü de 5-6 Mart’ta toprağa düşer. Her cemrenin düşüşüyle hava sıcaklığı artar.

Astronomlara göre cemre, üç adet yıldızdır. Bunlara kırmızıya yakın görüntüleri nedeniyle cemre denir. İlki, 21 Şubat’ta güneşin doğumundan öğleye kadar batmaya meyleder ve havada ısınma emarelerine rastlanır. İkincisi, 28 Şubat sabahı batmaya başlayınca, suda hararet görülür. Üçüncüsü, 7 Mart’ta burç vakti ortaya çıkarak toprakta ısınma oluşur. Bunlara ‘cemretü’l-hevâ’, ‘cemretü’l-mâ’ ve ‘cemretü’t-türâb’ adı verilir. Yani sırasıyla havaya, suya ve toprağa cemre düştüğü söylenir.

Çok eskiden göçebeler, kış gelince hayvanlarıyla beraber barınmak üzere iç içe üç kıl çadır kurardı. Her birine de bir ateş yakardı. En içteki çadırı büyükbaş hayvanlarına; ikinci çadırı küçükbaş hayvanlarına; en dıştaki çadırı ise kendilerine tahsis ederlerdi. Şubat ayının 21. günü birinci çadırın ateşini söndürüp, büyükbaş hayvanları dışarı, sahraya çıkarırlardı. Şubat’ın 28. günü ikinci çadırın ateşini söndürüp, küçükbaş hayvanları sahraya çıkarırlardı. Mart’ın 7. günü de en son ateşi söndürüp, kendileri de dışarı çıkarlardı.

Mekke’ye giden hacıların Mina’da taşladığı ve şeytan adını da verdiği üç dikili taşın her birine de cemre denir. Malum, şeytan ateşten yaratılmıştır. Araplar, 1000 kişilik süvari birliğine de ortalığı yakıp yıktıkları için olsa gerek, cemre adını verirler. Vücutta ateşe yol açtığı için iltihaplı çıbanlara da cemre denir.

Alıntı: Mehmet Yardımcı

May 09

DPT YENİDEN KURULMALIDIR

DPT YENİDEN KURULMALIDIR

*Türkiye Cumhuriyeti devleti bütünüyle plan ve programlara dayalı olarak kurulurken devletin ilk kuruluş aşamasında hemen hemen bütün alanlarda önceden hazırlanmış olan programların birbiri ardı sıra uygulamaya konulduğu görülmektedir.

*Yirminci yüzyılın ikinci yarısına doğru, devlet yeniden düzenlenirken yeni devlet kurumlarının arasına Devlet Planlama Teşkilatı adı altında merkezî bir planlama örgütü getirilerek, yirmi birinci yüzyıla doğru ülkenin dış güçler aracılığı ile içeriden ya da dışarıdan itiş kakış operasyonuna alet olması önlenmeye çalışılmıştır.

*Düzenli olarak hazırlanan beş yıllık planlarla Türk ekonomisi kontrol altında tutulurken aynı zamanda Türk devletinin geleceğe yönelen siyasal yapılanması da gene beş yıllık kalkınma planları aracılığı ile denetlenmeye çalışılmıştır

*Ne var ki bu kadar başarılı olmuş bir kamu kurumu ve bir devlet örgütlenmesi olarak Türk devletinin birçok gereksinmesini sağlayan Devlet Planlama Teşkilatı, küresel emperyalizm döneminde küreselci merkezlerin baskı ve müdahaleleri sonucunda bir gece ansızın kapatılmıştır.

*Türkiye Cumhuriyeti devletinin en büyük kamu kurumlarından birisi olarak Köy İşleri Genel Müdürlüğü de bir gece yarısı operasyonu ile kapatılırken Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü gibi devletin kendini yenileme örgütü de bir gece ansızın torba yasayla ortadan kaldırılmıştır.

*Devlet Planlama Teşkilatı ve Türkiye ve Orta Doğu Amme Teşkilatı gibi büyük kamu kurumları bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti kamu düzeninin ayakta kalmasını sağlamıştır. Bugün gelinen noktada emperyalist müdahaleler aracılığıyla bu büyük kamu kurumlarının kapatılması, çok önemli bir kamu yönetimi boşluğunu ortaya çıkarmıştır.

*Türk ulusunun küreselleşme sürecinde tekelci şirketler aracılığı ile devletsizliğe doğru zorlanması karşısında Türkiye, Türk ulusu ve devleti, Atatürk ve arkadaşlarının kurucu iradesinin Türk ulusuna armağan olarak bıraktığı siyasal yapılanma ve kamu düzenini esas alarak ve var olan gücü ve kazanılmış haklara dayanarak yeni bir millî mücadeleye yönelmek zorundadır.

*Merkezî planlama örgütü kapatılarak tasfiye edilen Türk devletinin yönetiminin zaman içerisinde planlama örgütünün eksikliğini fazlasıyla çekeceği bugün gelinen anayasasızlık sürecinde daha net görülmektedir.

*Türk devletinin önümüzdeki dönemde Atlantik emperyalistlerinin sömürgesi durumuna düşmesini önlemek için her türlü resmî çalışmanın doğru bir planlama ile tamamlanması gerekmektedir. Bu nedenle büyük bir hatadan geri dönülerek Devlet Planlama Teşkilatı’nın acilen yeniden açılması gerekmektedir.

Alıntı: Anıl Çeçen

May 07

“AHİRET BİZE YETER”

“AHİRET BİZE YETER”

* * *

Ahlâksızlar, huysuzlar, doyumsuzlar, arsızlar

Bu yağma düzeninde son bulmalı tüm hızlar

İnsan olan insanın elbet vicdanı sızlar

Bir gün olacaksınız beterlerden de beter

Yağmalayın dünyayı “ahiret bize yeter”

* * *

Kanla, canla beslenmek huyunuz olmuş sizin

Lut kavmi, Nemrut, Ramses soyunuz olmuş sizin

Soygun, vurgun, hatta gasp tayınız olmuş sizin

Cehennemim dibine bu haller sizi iter

Yağmalayın dünyayı “ahiret bize yeter”

* * *

Hani doğuştan özler o, verdiğiniz sözler

Zannetmeyin yok olur, yapılan çirkin izler

Elbet tüm kâinatı O, Ulu Tanrı gözler

Mahşer hesap gününde umut yürekte tüter

Yağmalayın dünyayı “ahiret bize yeter”

* * *

İnsan ki erdemiyle adaleti gözetir

O kişi emin ise emaneti gözetir

Çapsızlığa meyletmez asaleti gözetir

Dünya ölümsüz değil bu ömür bir gün biter

Yağmalayın dünyayı “ahiret bize yeter”

* * *

Bu dünya, yalan dünya sözün hak sözü olsun

Sen kendini unutma yaratılmış bir kulsun

Resûlullah’ın aşkı tüm gönüllere dolsun

Para, pul, makam, mevki, mal, mülk, şan, şöhret yiter

Yağmalayın dünyayı “ahiret bize yeter”

* * *

Kenan Şahbaz

May 05

RUS EDEBİYATININ DEV İSMİ TOLSTOY’DAN:

RUS EDEBİYATININ DEV İSMİ TOLSTOY’DAN

1. Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar.

2. Hayat ne gideni geri getirir, ne de kaybettiğin zamanı geri çevirir. Ya yaşaman gerekenleri zamanında

yaşayacaksın, ya da yaşamadım diye ağlamayacaksın.

3. Bozuk para insanın cebini deler, bozuk insan da kalbini. Bu yüzden harcayın ikisini de gitsin.

4. İnsanı bedenen ameliyat etmek için uyutmak, ruhen ameliyat etmek için ise uyandırmak gerekir.

5. Herkes insanlığın kötüye gittiğini kabul eder ama hiç kimse kendisinin kötüye gittiğini kabul etmez.

Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.

6. Varlığı bir şey kazandırmayan insanların, yokluğu hiçbir şey kaybettirmez.

7. Ne diye şeytana kızarsın? Bir iyilik yap da, o sana kızsın.

8. Bil ki, yaşadıklarınla değil yaşattıklarınla anılırsın. Ve Unutma; ne yaşattıysan elbet bir gün onu yaşarsın.

9. Bir insanı bulunduğu mevkiyle değil, göz koyduğu mevkiyle ölçmek gerekir.

10. En güçlü iki savaşçı sabır ve zamandır.

11. Bir insan acı duyuyorsa canlıdır. Başkasının acısını duyuyorsa insandır.

12. İnsanın gerçek gücü sıçrayışta değil, sarsılmaz duruştadır.

13. Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötüdür.

14. İnsanların çoğu onu yapıyor diye yanlış, yanlış olmaktan çıkmaz.

15. Kimse, kimseyi küçümseyecek kadar büyük değildir, bilmelisin. Küçümsediğin her şey için gün gelir, önemsediğin bir bedel ödersin.

16. Birine çamur atmadan önce iyi düşün ve sakın unutma: önce senin ellerin kirlenecek.

17. Başkalarının hayatından ders alın. İnsan, bütün hataları kendisi yapacak kadar uzun yaşamıyor.

 

May 03

TÜRK DÜNYASINA; 3 MAYIS TÜRKÇÜLÜK GÜNÜ KUTLU OLSUN

TÜRK DÜNYASINA; 3 MAYIS TÜRKÇÜLÜK GÜNÜ KUTLU OLSUN

TÜRK’ÜZ, TÜRKÇÜYÜZ, TURANCIYIZ. 

Dönemin Başbakanı Şükrü Saracoğlu 5 Ağustos 1942’de TBMM’de yaptığı konuşmada şunları söylemiştir:

“Biz Türk’üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan veya azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz. Ve her vakit bu istikamette çalışacağız.”

3 MAYIS TÜRKÇÜLÜK GÜNÜNÜN TARİHİ: Irkçılık-Turancılık Davası, 7 Eylül 1944’te başlayan ve 29 Mart 1945’e kadar süren, Türk siyasetinde önde gelen 23 ismin Irkçılık-Turancılık suçlamasıyla yargılandığı sürecin adıdır. Türkçülük-Turancılık davasının gerekçelerinden biri olarak gösterilen Hüseyin Nihal Atsız -Sabahattin Ali davasının 3 Mayıs 1944 tarihli duruşmasından sonra yaşanan “Ankara Nümayışı”nı anmak amacıyla, ilk defa 3 Mayıs 1945 tarihinde Tophane Askerî hapishanesinde Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Nejdet Sançar ve Reha Oğuz Türkkan başta olmak üzere 10 mahkûm tarafından kutlanmıştır. Daha sonraki senelerde de devam eden toplantılar Türkçülük Günü (Bayramı) adını almıştır.

TÜRKÇÜLÜK GÜNÜ SÖZLERİ
* “Doğuşumdaki tek olağanüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir.” Mustafa Kemal Atatürk

* “Türkün en önemli vasfı teşkilatçılığıdır.”

* “Türkçülük öyle şerefli bir bayraktır ki bu bayrağı vatanın her köşesinde durmadan dalgalandırmak her Türk’ün ilk ve milli vazifesidir.” (Mustafa Kemal Atatürk

* “Fikir, iman, ülkü aşkı… İnsanları güçlü yapan bunlardır.” Alparslan Türkeş)

* “Ülküsüz insan çamurdan farkı olmayan bir varlıktır.” Alparslan Türkeş

* “Türk töresi, Türk ülküsünün ayrılmaz parçasıdır.” Alparslan Türkeş

* “Hürriyetin tek garantisi mülkiyettir.”

* “Başarı için muntazam plânlı çalışma yapmak lâzımdır. Son nefesimizi verinceye kadar çalışacağız.”

* “Ahlâkçılık anlayışımız, Türk Ahlâkı ve Müslümanlık inancından meydana gelmiştir.” Alparslan Türkeş

* “Bölünme kabul etmez, kutsal bir bütün halinde Büyük Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz…” (Alparslan Türkeş)

* “Emirlere mutlak itaat lâzımdır. Laubali, gevşek, disiplinsiz, metotsuz kimselerle dâvamız yürümez. Her şeyde örnek olmak lâzımdır.”

* “Davalarımızın çözümü kendimize dönmek, sarsılmaz bir birlik halinde el ele vermek ve geceli gündüzlü çalışmaya girişmekle mümkündür.”

* “İnsanlık âleminin en şerefli bir ailesi Türk Milletidir. Dokuz Işık demek, Türk Ülküsü demektir.”

* “Ülkücüler, insanlık âlemi içinde ne uşak olmayı, ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen şerefli bir bayrağın taşıyıcısıdır.”

Alıntı: https://www.internethaber.com/3-mayis-onemi-3-mayista-ne-oldu-turkculuk-gunu-kutlama-sozleri-2099822h.htm

May 01

1 MAYIS İŞÇİ VE EMEKÇİLERİN BAYRAMI

1 MAYIS İŞÇİ VE EMEKÇİLERİN BAYRAMI

Öncelikle belirtmem gerekir ki emek kutsaldır. İslam’da hak olarak ifade edilmektedir. İşçinin alın teri kurumadan hakkının verilmelidir. Hak aynı zamanda Yaradan’ın adıdır.                                                                       Bütün işçi ve emekçilerin gününü tebrik ederim. Emeklerinin karşılığını almalarını dilerim.

Bu arada öyle zannediyorum bazı patronlar bizimde günümüz olsun diye düşünmüş olabilirler. Ancak dünyadaki bütün günler patronlarındır. Sadece 1 Mayıs İşçi ve Emekçilerin günüdür.

Onu da istenildiği gibi yaşatmıyorlar.

İşçi ve emekçiler tarafından dünya çapında kutlanan, birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günü. Dünya üzerindeki pek çok ülkede, resmî tatil olarak kabul edilmektedir.

İlk kez 1856’da Avustralya‘nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesinden Parlamento Evi’ne kadar bir yürüyüş düzenlediler.

1 Mayıs 1886’da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar. Chicago‘da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Luizvil‘de (Kentaki) 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil’deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park’a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, ‘Böylece önyargı duvarı yıkılmış oldu’ şeklinde yorumlanmıştı. Bu gösteriler 1 Mayıs’ı izleyen günlerde tüm harareti ile devam etti ve 4 Mayıs’ta kanlı Haymarket Olayı‘na yol açtı. Uygulanan yasal baskılarla bu gösterinin tekrarlanması engellendi. 14 Temmuz-21 Temmuz 1889’da toplanan İkinci Enternasyonal‘de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada “Birlik, mücadele ve dayanışma günü” olarak kutlanmasına karar verildi. Böylece ikinci gösteri 1890 yılında yapılabildi.

Zamanla 8 saatlik iş günü birçok ülkede resmen kabul edildi. 1 Mayıs böylece işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram niteliğini kazandı. Günümüzde sosyalist ülkelerde (ÇinKuzey KoreVietnamLaosKübaVenezuelaNepalBolivya) ve daha birçok ülkede tatil günü olan 1 Mayıs’ı işçiler büyük kitle gösterileriyle kutlar; bazı ülkelerde 1 Mayıs siyasal bir eylem biçimini de alır.

Nis 29

MÜSLÜMAN MİNTANLI MOSSAD AJANLARI!

MÜSLÜMAN MİNTANLI MOSSAD AJANLARI!

Millî İstihbarat Teşkilatı ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün düzenlediği ortak operasyonla, edindikleri bilgileri İsrail istihbarat servisi MOSSAD’a sattıkları belirlenen 7 kişi gözaltına alındı.

Anadolu Ajansı’nın haberine göre şüphelilerden birinin, televizyonlarda sabah programlarına katılan, eski kamu personeli Hamza Turhan Ayberk olduğu ve MOSSAD’ın, Ayberk ile “Victoria” kod adlı ajanı aracılığıyla temasa geçtiği tespit edildi.

MİT, özel dedektiflik yaptığı belirtilen Ayberk’in para karşılığı MOSSAD’a bilgi sızdırdığını belirledi.

MOSSAD’a bilgi temin etmek için aralarında kamu görevlilerinin de bulunduğu kişilerden ekip kurduğu tespit edilen Ayberk’in, aldığı talimatlar üzerine Türkiye’deki Orta Doğulu kişi ve şirketler hakkında bilgi derlediği anlaşıldı.

Belgrad’da 2019’da, MOSSAD’dan eğitim aldığı öğrenilen Ayberk, ödemeleri de kripto para cinsinden aldı.

Bilgi sızdırmanın yanı sıra tehdit ve takip eylemlerinde de bulunan Ayberk’in, hedefindeki kişilerin araçlarına yerleştirdiği takip cihazıyla konumlarını anlık olarak MOSSAD’a aktardığı, bu kişileri taciz ve tehdit ettiği öğrenildi.

***

Emekli gazi emniyet müdürü Fatih Eryılmaz, konuyla ilgili paylaşımında “Gözaltına alınanlardan biri emekli emniyet müdürü. Şahsın geçmişine baktığımızda İsrail karşıtı ve Filistin’deki zulmü telin eden paylaşımlarını görüyoruz. Yıllardan beri anlatmak için kendimizi parçaladığımız konu bu değil mi? Daha yüzyıl evvel sözde din kisvesi altında senin ülkeni elinden almaya çalışan Haçlılara asker olmadılar mı?”

Kazım Karabekir Paşa, Müslüman görünüp, Türk Milleti aleyhine düşmana casusluk yapanlar için “Öyle puslu ki hava, şeytan bile Müslüman mintanı giyiyor” demişti.

Kazım Karabekir’in kızı Timsal Karabekir de babasının “Yanlış bilgi felaketin kaynağıdır” sözü üzerinde durmaktadır.

Çünkü yanlış bilgiler, bugün de Türk Milleti için felaket kaynağıdır…

“Türk”ün karşısına “İslâm”ı çıkaranlar için Prof. Dr. Erol Güngör, “Milliyet farklarını hesaba almayan bir İslâm düşüncesi kaynağını başka sebeplerden almış demektir. Böyle bir İslâmcılık tasarlayanlar, milliyetçilere karşı dolaylı bir etnik hareket içindedirler. Bunların maksadı İslâm birliği sağlamaktan ziyade, yaşadıkları ülkedeki milliyetçi politikayı nötralize etmektir. Bu azınlıklar, ayrılıkçı bir politikayı takip gücünü buldukları takdirde kendi istikametlerinde bir milliyetçilik hareketi açmaktan geri kalmayacaklardır. Böyle bir güce erişemedikleri müddetçe İslâm davasının şampiyonu olarak görünürler.” demişti.

***

Gazze davasının, Suriye davasının hatta İslam davasının şampiyonu gibi görünen siyasi hareket, Türkiye ekonomisini çökertirken, ülkenin nüfus yapısını da değiştiriyor ve bunu da ensarın muhacire sahip çıkması gibi gösteriyor ya işte İsrail’in emelleri için çalışmak tam da budur.

Suriye’nin kuzeyinin boşaltılması, boşalan topraklarda ABD-İsrail iş birliğiyle 100 bin kişilik bir ordu kurulması ve Türk Ordusu’na sınırdan itibaren 30 kilometreye kadar operasyon izni verilmesi, daha güneyde şimdilik bir PKK devletinin kurulması, ensar-muhacir edebiyatı sayesinde mümkün olabilmiştir!

Bu devletçiğin kurulduğu yer, “Nil’den Fırat’a kadar” diye Tevrat’ta vaat edilen ve Büyük İsrail projesi içinde “Orta İsrail” olarak kabul edilen toprakların bir kısmıdır.

Türkiye’nin Güneydoğusunu ise “Kuzey İsrail” saymaktadırlar!

***

İşte Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü FAO, Adana, Bursa, Gaziantep, Hatay, İzmir, Kahramanmaraş, Kilis, Manisa, Şanlıurfa ve Van’da tam da bu amaçla “Türkiye’deki Suriyeli Mülteci Dayanıklılık Planı” adı altında AB ve Japonya parasıyla Suriyelileri yerleştirme projesi uyguluyor; sözde İslamcı iktidar da yalanlama yayınlıyor!

Hani Suriyeliler “geçici koruma statüsü”ndeydi; mülteciliğe ne zaman terfi ettiler?

Alıntı: https://www.yenicaggazetesi.com.tr/musluman-mintanli-mossad-ajani-772118h.htm

Nis 27

SEÇİMLER

SEÇİMLER

Bir gezi sırasında partililerden biri Erdal İnönü’yü kucaklayıp; Başkanım çok yaşa diye bağırırken bir taraftan da sırtını yumrukluyordu. Bunun uzaması karşısında daha fazla dayanamayan İnönü vatandaşa dönerek:

Sağ ol, diyorsun ama böyle vurursan zor yaşarım.

Trafik aracı yol açarken seçim otobüsü büyük bir hızla ileri atılır. Bir gazeteci çevredekileri işaret ederek Erdal İnönü’ye “Her hâlde iktidara geleceğinizi anladılar. Ondan ilgi gösteriyorlar.” deyince İnönü:

Geleceğiz ama böyle palas pandıras değil. Kaza çıkacak!

Nis 25

TSK’NIN STRATEJİK KURUMUNDA İŞE ALINAN ARAPLAR!

TSK’NIN STRATEJİK KURUMUNDA İŞE ALINAN ARAPLAR!

Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı’nın büyük hissedarı olduğu TUSAŞ’a (Türk Havacılık ve Uzay Sanayii) bağlı olan ve Türk Hava Kuvvetleri’ne uçak motoru üretme misyonu bulunan TEI’de işe alınan Araplar olduğunu söylesem ne dersiniz?

Bana soracak olursanız, “TEI’de üniversite sınavında derece yapmış ODTÜ-İTÜ mezunu mühendisler işten çıkarılırken, istifaya zorlanırken ‘Bu nasıl iş’ derim!…”
Hatta devam eder, “Arap ya da başka uyruktan bir yabancının uçak motoru yapmakla görevli askeri sanayimizin en stratejik kurumlarından birinde ne işi var” diye sorarım…

Sorarım, çünkü ülkeye “ümmet” diye doldurduklarınız MOSSAD ajanı çıktı!
Sorarım, çünkü iktidara arkasını yaslanıp insan hakları aktivisti pozları vererek Türkiye’de Arap milliyetçiliği yapmasına izin verilen ismin Fransız istihbaratına çalıştığı ortaya çıktı…
Sorarım, çünkü TEI’ye tarikat kadrosundan alınan ve turboşaft motor geliştirme programındaki bilgileri dışarı sızdırırken yakalanan şahıs gibi, Suriyeli MOSSAD ajanları gibi o Arapların da aynı şeyleri yapmayacağının garantisi var mı?

Mesela onlardan biri, Lina Abbas. Hangi özelliğinden dolayı TEI’de çalışıyor?
Daha ilginci, TEI’de işe alınan Araplardan olan Bassam adındaki şahıs, hangi üstün özelliğinden dolayı TEI’nin kozmik odası AR-GE’de çalışıyor?
Mühendislerin dört katı maaş alacak, lüks araç ve villa tahsis edilecek kadar kendisini kıymetli kılan ne?

Kendi ülkesinin milli kuruluşundan sırf tarikatçı olmadıkları için kovulan, istifaya zorlanan ve çoğu yurt dışına gitmek zorunda kalan ODTÜ-İTÜ mezunu yerli ve milli beyinlerde bulamayıp bu iki isimde ne buldunuz?

TEI yönetimi, havacılık ve uçak motoru alanında önemli işler yapmış bir Türk mühendise iş görüşmesinde, motoru yapsın ama iş bilmez cemaatçilerin yerine geçmesin diye “5 yıl kıdem ilerlememe ve görevde yükselmeme” şartı getirirken, neden Bassam’in ayaklarının altına dünyalar seriyor?
Tarikat-cemaat kadrosunun ardından TEI’de ve Türk savunma sanayinin diğer kurumlarında şimdi de ümmet kadrosu mu açıldı?
Türk ülkesinden sonra istilanın sırası Türk Devleti’nin kurumlarına mı geldi?

Sahi!!! Bassam ve diğer Arap çalışanlar, TEI’de görev alabilmek için gerekli olan MİT ve Emniyet soruşturmasından geçtiler mi?
TEI’de NATO’nun uçaklarının da bakımının yapıldığı için işe girmeden önce gerekli olan NATO Güvenlik Belgesini aldılar mı?

Ne garip işler değil mi?
İlahi ben! Sorduğum sorulara bak…
Evrakta sahtecilikten kesinlenmiş hapis cezası olanların tarikat ağı sayesinde girip üst düzey yönetici olabildiği TEI’ye bu haldeyken ajan mı giremeyecek? Ben de bir âlemim doğrusu…

Alıntı: https://www.yenicaggazetesi.com.tr/tsknin-stratejik-kurumunda-ise-alinan-araplar-770056h.htm

Nis 23

ANAYASANIN DEĞİŞTİRİLEMEZ, DEĞİŞTİRİLMESİ TEKLİF EDİLEMEZ İLK ÜÇ MADDESİ

ANAYASANIN DEĞİŞTİRİLEMEZ, DEĞİŞTİRİLMESİ TEKLİF EDİLEMEZ İLK ÜÇ MADDESİ

GENEL ESASLAR
I. Devletin şekli
MADDE 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
II. Cumhuriyetin nitelikleri
MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
III. Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti
MADDE 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.
Başkenti Ankara’dır.
IV. Değiştirilemeyecek hükümler
MADDE 4- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez

Eski yazılar «